çıkıverdin ansızın
rüyalarımın sonu hep bulanık ve rengarenk
odalarından
yıkıldı duvarların, paramparça oldun
küf tutmuş etin kanlandı
arındı ruhun ölümün inadından
buldun kendini o cılız ve hastalıklı bedeninde
yeniden
ayaklanıp dikildin
karşımda durdun
saçmaladım, konuşamadım titremekten
sense sadece gülümsedin hasır şapkanın
altından
tablolarıma baktın
sonra kızdın,
tablolarında köylüler yok, dedin.
ben de sana; insanlar her şeyi mahvederken
onları çizemem, dedim.
öfkeli saniyeler birbirini ivediyle kovalarken,
tartıştık durmadan.
sen cebinden bir puro çıkarıp yaktın
bir tane de bana uzattın.
ben de yaktım puromu usulca!
çok geçmeden
geç oldu, gitmem gerek artık, dedin.
gözlerine baktım, gülümseyip peki, dedim.
sense, Theo'ya her mektubunda dediğin gibi
"inan bana" dedin ayrılırken
bense cebimdeki son parayı uzattim arkandan
yeni resimlerin için, dedim.
sense ellerini uzattin
o bereketli ellerinin cizgileri değdi felçli
bedenime
sarıp sarmaladın beni, göğe çıkarip boşlukta
uçurdun
yorgun ellerime bulaştı boyaların!
mavilerin, sarıların...
ellerimden de tuvallerime...
Güneş Yılmaz
6 veya 7 Kasım 2012
No comments:
Post a Comment